Mynet Trend

BİZE ULAŞIN

Mynet Tatil Bulucu

1 Kimle tatile çıkıyorsunuz?
2 Yurt içi mi yoksa yurt dışı mı tatil yapmak istiyorsunuz?
3 Yaz Tatili mi Kış Tatili mi?
4 Ne tür tatil arıyorsunuz?
5 Vizeniz var mıdır?
6 Balayı Tatili mi yapmak istiyorsunuz?
7 Eğer Seçiminiz yurt içi ise Tatil yapmak istediğiniz yerler?
7 Eğer Seçiminiz yurt dışı ise Tatil yapmak istediğiniz yerler?
8 Eklemek istediğiniz farklı detaylardan burada bahsedebilirsiniz.
    Kalan mesaj: 10

    Spor Tarihinin 10 Paha Biçilmez, Unutulmaz Bireysel Rekabeti

    Spor tarihi, unutulmaz yarışlarla, tarihe geçen müsabakalarla dolu. Biz, biraz kültürel elemelerle, biraz bize ulaşanlarla, biraz da yakın tarihle eleyerek, hikayesini hepinizin takip etmesi gerektiğine inandığımız şu 10 bireysel rekabeti listeledik.

    Ayrton Senna - Alain Prost

    Biri Fransız, biri Brezilyalı iki Formule 1 sürücüsünün rekabeti, 1988 yılında başladı. İkisi de aynı takımdayken üstelik! Senna, Prost’un yanına McLaren’e gelmişti, ama pistte takım arkadaşı gibi davranmıyorlardı. İlk virajında birbirlerini geçmeyeceklerine söz verdikleri San Marino yarışında, Senna bir noktada bu paktı bozunca, Prost “seveyim bu aşkın ızdırabını” dedi, Ferrari’ye geçti. Ve o andan, Senna’nın vefat ettiği 1994 senesine kadar Prost ve Senna, F1 dünyasının en ünlü markaları oldular. Senna Prost ile kavgalarının başladığı San Marino Grand Prix’isinde hayatını kaybettikten sonra, tabutunu taşıyanlar arasında Fransız rakibi vardı, ki o rakibi, Senna’nın ölümünden sonra “benim de bir parçam öldü” demiş ve uzun yıllar bir açıklama dahi yapmamıştı onun hakkında.

    Carl Lewis - Ben Johnson

    1984 Los Angeles Olimpiyatları’ndan sonra, atletizm alanında bir kraldı Amerikalı Carl Lewis. Uzun atlama, 100 metre koşu, 200 metre koşu ve bayrak yarışı alanlarında altın madalyası zaten cepteydi. Bir sporu böylesine domine ettikten sonra, sizi yenecek rakibinizle yüzleşmek zordur. Lewis için o rakip, Kanadalı Ben Johnson’dı. 1986’da Johnson, Lewis’i yendiği gibi, düşük rakım rekorunu da kırdı. Yine de Johnson 1987 dünya şampiyonası öncesinde iddialıydı, iyi dereceler elde ediyordu. Her şey Roma’da koşulacak 100 metre finaline kalmıştı en nihayetinde. Johnson, orada Lewis’i piste gömdü, ve iki atletin de var olan rekoru kırdığı yarışta, 9.83 ile altın madalyayı kazandı. Sonrası, atletizim tarihinin en unutulmaz kapışması! Cristiano Ronaldo - Lionel Messi

    Futbol tarihinde pek çok kapışma vardır elbette, ama iddia ediyorum, hiçbiri Ronaldo ve Messi arasında yaşanan kadar kıran kırana, çekişmeli ve unutulmaz değildir. Öncelikle bu kapışmayı unutulmaz kılan şey, iki oyuncunun kariyerlerinin zirve yıllarını tarihin en efsanevi derbisinin iki yakasında geçirmesi oldu. Bu iki oyuncu, aynı ligde oynuyorlar ve senede en az iki kez karşı karşıya geliyorlardı zaten. Ama ondan da ötesi, ikisinin de bu rekabet vesilesiyle normal futbolculardan beklenen şeylerin çok, çok üstüne çıkmasıydı. İki oyuncu, 2010-11 sezonundan bu yana attıkları toplam gollerle maç başına 1 gol ortalamasının altına düşmediler. Hem de sırasıyla toplam 265 ve 268 maç yapmalarına rağmen! Larry Bird - Magic Johnson

    Nasıl ki Cristiano Ronaldo ve Lionel Messi’nin rekabeti, ikilinin sırasıyla Real Madrid ve Barcelona’da oynamasıyla pekiştiyse; 80’ler baksetbolunun bu efsane iki figürünün bireysel rekabeti de oynadıkları ve sembolü oldukları takımların NBA tarihinin elle tutulur tek büyük rekabetinin iki parçası olmasıyla iki katına çıkar elbette. Yalnız, Bird ve Johnson’ın meseleleri, aslında NBA’den de önce başlar. Bu ikili, bugüne bugün hâlâ tarihin en iyi NCAA finallerinden biri olarak kabul edilen 1979 Michigan – Indiana finalinde karşı karşıya gelirler. Ve Magic’li Michigan’ın kazandığı o müsabakadan sonra, defalarca NBA şampiyonluğu için kapışırlar. Bu ikili olmasa, NBA’in 80’lerden hayatta çıkamayacağı konusunda, pek çok kişi net bir şekilde mutabıktır… Michael Schumacher - Mika Hakkinen

    Bazı rekabetler, iki taraf da birbiriyle net bir şekilde yenişemediği için kıymetlidir. Eğer bunu tek doğru olarak kabul edeceksek, Schumacher Hakkinen rekabetini silip atalım gitsin. Zira ikilinin ortak kariyerleri boyunca, Alman yarışçı Schumacher tam 7 şampiyonluk ve 91 galibiyet aldı. Fin Hakkinen’in ise cebinde 2 şampiyonluk ve 20 galibiyet var. Bu kariyer senelerini oranladığımızda dahi tutmayan bir oran. Ama efsane bireysel rekabetlerde, bazen bir tarafın onurlu kaybeden olması da önemlidir. Biz hepimiz Schumacher’in efsanevi bir pilot olduğunu biliyorduk. Çünkü Schumacher, muhteşem Hakkinen’i yeniyordu her seferinde. Hakkinen olmasaydı, Schumacher olmazdı. Ve hakeza, tersi de birebir geçerli. Muhammed Ali - Joe Frazier

    Ali ve Frazier, 1971 tarihinde, New York’ta karşı karşıya geldiklerinde Frazier kariyerinde çıktığı 26 karşılaşmanın hepsinden galibiyetle ayrılmış, 23’ünü de nakavtla devirmişti. Ali ise 31-0, 25 KO’luk bir istatistikle geliyordu Frazier’ın karşısına. O kavganın adı, “Yüzyılın Dövüşü” olarak konulmuştu. Frazier 15 raund sonunda, Ali’ye ilk profesyonel mağlubiyetini tattırdı. Rövanşı 1974’te, yine New York’ta yaşandı. Bu sefer 12 raundun sonunda, kazanan Ali’ydi. Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi iki boksörü arasında, bu kan yerde kalamazdı. Üçüncü bir dövüş düzenlendi. Bu sefer Filipinler’de, Manila’da. 1 Ekim 1975’te, belki de tarihin gördüğü en ünlü boks maçında Muhammed Ali, on dördüncü raundun sonunda teknik nakavtla kazandı, ve tarihe o altın rekabeti unutulmaz nakışlarla işledi… Pete Sampras - Andre Agassi

    İyi bir rekabette, münferit bireylerin de birbirlerine zıt gitmesi gerekir. En az Katolik Celtic ve Protestan Rangers kadar, en az Katalan Barcelona ve Kastilyan Madrid kadar; Sampras ve Agassi kapışması da, hem karakterlerin, hem de kilit oyun tarzlarıyla skandal bir ayrışmaydı. Bu ikili, 1990’lar boyunca dünya tenisinin en önemli konuşma ögeleri olmaya devam ettiler. Biri işine bakan, efendi çocuktu; diğeri için imaj her şeydi. Biri hızlıydı, diğeri güçlüydü. Ve bu ikili, defalarca birbirleriyle karşılaştılar, en unutulmazı da 2001 Amerika Açık turnuvasında birbirlerinin servislerini dört set boyunca kıramadıkları çeyrek finaldi. Evet, Sampras istatistiklerde önde geçti tarihe. Ama aynı Schumacher gibi, Agassi ile kapışmıyor olsaydı, o istatistiklerin bir anlamı olmazdı. Roger Federer - Rafael Nadal

    Bu iki efsane tenis rekabetini peş peşe görmemizi alfabenin azizliğine bağlıyoruz; ama ne yalan söyleyelim, hemen arka arkaya dizildiler ya, biz meramımızı söyleyelim. Agassi – Sampras kapışması, Nadal – Federer’inkinin yanında bir hiç kalır. Nadal-Federer rekabeti, belki de spor tarihinin gördüğü en klas, en unutulmaz tartışmalardan biriydi zira. Biri çim sahada yenilmezdi, diğeri toprakta. Biri fiziğe dayalı bir oyun oynuyordu, diğeri zekaya. Biri tutkuydu, diğeri ise analiz. Tenisle ilgili olmayanların bile tuttuğu bir taraf vardı bu rekabette. Ve bu ikili, pek çok kişinin “gelmiş geçmiş en iyi tenis maçı” dediği, 2008 Wimbledon finalinde, tüm tenis tarihine 4 saat 48 dakikalık muhteşem bir hediye bıraktılar. Tom Brady - Peyton Manning

    Bakın, bir şeyi itiraf etmemiz lazım; memleket olarak Amerikan futbolu son umursadığımız sporlardan biri. Bize gelmiyor, biz de ona gitmiyoruz, uzaktan bir münasebetimiz dahi yok. Sorsanız, NFL nedir, kurallar nasıl işler, sahada kaç sporcu vardır; onlara dahi cevap veremeyiz. Yalnız, tüm bunlara rağmen, bu kapışmanın namı bize kadar geldiyse, biz de bu listeye almadan edemeyiz bu ikiliyi. Çok yakın senelerde NFL’e giren, ve Amerikan futbolunun beyni diyebileceğimiz quarterback mevkisinde oynayan bu iki sporcu, bugün pozisyonlarında gelmiş geçmiş en iyiler arasında sayılıyorlar. 16 kez karşı karşıya geldiler. Ve her gelişleri, sadece Amerika’da değil, sporla ilgilenmeyen dünyanın diğer köşelerinde de ses yarattı. Üstüne üstlük, listemizdeki diğer rekabetlerin aksine, bu hâlâ devam edenlerden! Wilt Chamberlain - Bill Russell

    Of… En sona geldi, en haşmetiyle geldi oturdu şuraya. Wilt Chamberlain vs. Bill Russell. NBA’in gelmiş geçmiş en büyük bireysel rekabeti. İçinde az biraz da olsa Lakers vs. Celtics tozu bulunur bu rekabette. Ama her şeyden önemlisi, tüm spor dünyasının belki de en temel versus’u üzerine kurulmuş olmasıdır. Bireysel istatistikler mi, yoksa takım başarısı mı? Chamberlain’in kırdığı onlarca rekorun yanına yaklaşabilen hâlâ yok NBA’de. Ama Russell’ın da dönemin Celtics’iyle paramparça ettiği rekorlar da sabit. Chamberlain her sene bireysel istatisiklerde Russell’ı yendi, ama ikisinin karşılaştığı maçlarda, Russell’ın takımlarının üstünlüğü var. Ve üstüne üstlük, bu iki adam, aynı pozisyonda oynuyorlardı. Yani her maç, kıran kırana, birbirlerinin üstündelerdi, yan yanalardı, omuz omuzalardı. Ve NBA tarihine de, tam olarak öyle girdiler. Yan yana, omuz omuza…

    Yerel Seçim 2024


    En Çok Aranan Haberler